fan-sitem

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
fan-sitem

    ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 460
    rep :
    ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ Left_bar_bleue999 / 100999 / 100ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ Right_bar_bleue

    Kayıt tarihi : 29/11/08

    ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ Empty ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ

    Mesaj tarafından Admin Çarş. Ara. 10, 2008 3:09 pm

    ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ

    Grekler, Tanrıların, mitolojik
    yaratıkların ve kültle ilgili konuların ifade ve tasvir edilmesine önem
    vermişler ve bu da sanatın gelişmesine yardımcı olmuştur.

    Heykeltıraşlığın
    doğal ölçüde olan ilk eserleriyle birlikte gözüken Kore ve Kuros
    heykelleri Arkaik dönem sanatında başta gelen konulardan olmuş ve bu
    nedenle kuroslarda anatomik özelliklerin korelerde de giysi ve
    kıvrımlarının ifade gelişmesi büyük ölçüde olanak bulmuştur.

    Heykeltıraşlığa
    ait doğal ölçüdeki ilk eserlerin yapımına çeşitli bölgeler genel olarak
    birlikte katılmış olduklarından öncelik konusunda aralarında bir ayırım
    yapmak güçtür. Peloponnes, özellikle mermer adaları olarak bilinen
    Paros ve Nakkos’un bulunduğu Kikladlar ile Samos, Girit ve M.Ö. 6.
    yüzyılda gerek vazoculuk, gerek heykeltıraşlıkta büyük aşama göstermiş
    olan Atina, bugünkü buluntulara göre bu konuda üzerinde durulacak şehir
    ve bölgelerdir. Yenilik ve değişiklerin, diğer deyimle gelişmelerin
    türlü bölgelerde aynı zamanda görünmelerinde, sanatçıların büyük bir
    kısmının gezici olmalarının da rolü olmuştur. Örneğin, yarı efsanevi
    bir sanatkar olan Daidalos’un doğum yerinin Atina olduğu ve Girit’e
    gitmeden önce bir süre burada çalışmış olduğu bilinmektedir. Doğum
    yerleri Girit, babaları ve hocaları Daidalos olarak bildirilen Dipoinos
    ve Skylles Girit’ten başka çeşitli şehirlerde de çalışmışlardır.
    Samos’lu sanatkar Theodoros Isparta’da ve Efes Artemis tapınağında
    Atina’lı Endoios Peloponnes’deki Tegea’da çalışmışlardır.Magnesia’lı
    Batykles ise M.Ö. 550 yıllarında Amyklai’da Apollon tahtını yapmıştır.
    Bütün bunlara rağmen Girit’in, Arkaik Heykeltıraşlığın ilk döneminde
    sanatın gelişmesinde önemli rol oynadığı, hatta önde gelen bir bölge
    olduğu bazı bilginler tarafından kabul edilmektedir.

    Grek
    aleminde sanatın gelişmesi konusuyla ilgili olarak belirtilmesi gereken
    bir nokta daha vardır; o da gelişen ticaret ve bunun sağladığı ekonomik
    güçtür. Bu durum toplum ve bireyleri mali yönden güçlü kılmakta,
    dolayısıyla hayat seviyesi yükselmektedir. Bu nedenle örneğin, Rhombos
    adında bir Atinalı’nın kurbanlık danayı taşır vaziyette yaptırdığı
    kendi heykelinin Akropol’e dikilmesi, bireyin inanç ve mali gücünün bir
    araya gelmesinden doğan bir sanat olay ve ürünü olarak görülmelidir.
    Böylece devletin mali yönden güçlü olmasından başka bireyin de güçlü
    olması sanat eserlerinin yapımını olumlu yönde etkilemektedir.

    Heykel
    türünden olan doğal ölçüdeki Grek eserleri, M.Ö. 7. yüzyılın
    ortalarından itibaren gözükmeye başlamıştır. Bu eserlerin ortaya
    çıkması taştan yapılan anıtsal tapınakların yapımıyla yakından
    ilgilidir. Ahşap tapınaklardan, taştan olan tapınakların yapımına geçiş
    bu zamanda başlamıştır.

    Erken Arkaik, M.Ö. 650-580/570
    Yüksek (Olgun) Arkaik, M.Ö. 580/570-530

    Arkaik
    Heykeltıraşlığın bu şekilde dönemlere ayrılması sanatın ve eserlerin
    gösterdiği gelişme ve özelliklere dayanmaktadır. M.Ö. 500 yıllarında
    Grek sanatında büyük bir aşama sayılan, Frontalitenin kırılması gibi
    önemli bir sanat olayı meydana gelmiştir. M.Ö. 530-525 yıllarında,
    çeşitli sanat olayları ve yeniliklerin görüldüğü Siphnos’luların hazine
    dairesi yapılmıştır. M.Ö. 570 yıllarından itibaren, Arkaik dönemin
    başta gelen özelliklerinden sayılan gülümseme daha da belirgin bir
    duruma gelmiştir. Yine bu yıllardan itibaren, kabartma şeklinde yapılan
    ve pile kıvrımları anımsatan kıvrımlar ortaya çıkmıştır. Erken Arkaik
    döneminde ise kıvrımlar sadece çizgilerle ifade edilmekte idi. M.Ö. 550
    yıllarında giysi kıvrımları Efes Artemis tapınağının kabartmalı
    sütunlarında görüldüğü gibi daha da gelişmiş ve bu durum arkeologlar
    tarafından gerçek kıvrımın ifade edilmesi şeklinde kabul edilmiştir.

    Bilginler
    Arkaik eserleri genel olarak şu başlıklar altında incelemişlerdir. Ya
    G.Richter’in yaptığı gibi kuroslar, koreler şeklinde konulara göre, ya
    E. Langlotz’un yaptığı gibi bölgelere göre, ya da yukarıda değinildiği
    gibi, erken Arkaik, olgun Arkaik olmak üzere, dönemler halinde eserler
    ele almışlardır.

    Arkaik heykeltıraşlık, klasik heykeltıraşlığın
    ilk dönemi, onu hazırlayan bir dönem şeklinde ise de, bu dönemin de
    kendi içinde bir gelişme göstererek belli bir düzeye ulaşmış olduğunu
    kabul etmek gerekir. Bu gelişmeyi, doğal olmanın boyutlarını aşmamayı
    amaçlayan bir çalışma şeklinde nitelendirmek yerinde olur.




















    K U R O S L A R
    Genel Bilgi:
    ‘Kuros’
    Grek dilinde, delikanlı-genç anlamına gelen bir sözcüktür. Arkeolojide
    kuros deyince, bir genci tasvir eden ve çoğunlukla çıplak olan heykel
    akla gelmektedir. Çıplak diyoruz, çünkü bu tür heykellerden giysili
    olanlarına bugüne kadar az rastlanılmıştır.

    Kuroslar Atina
    Akropolünde olduğu gibi, yarışta ödül alanlar veya herhangi bir şekilde
    kahraman olmuş kişiler için dikilen heykellerdir.

    Kuroslar
    Arkaik dönemde, frontal bir şekilde dik duran, bacaklardan biri,
    genellikle sol taraftaki ileri atılmış kollar yan taraftan aşağıya
    doğru sarkmış ve eller yumruk yapılmış bir biçimde tasvir
    edilmişlerdir. Erken olanlarda, bel ince ve omuzlar geniştir. Yana
    yapışmış olan eller ve kollar zamanla vücuttan çözülmeye başlamış,
    sonra da hareket kazanmıştır. Vücut ağırlığı her iki bacak tarafından
    eşit bir şekilde taşınmaktadır. Ancak bu gelenek, Arkaik dönem sonunda
    değişmeye yüz tutmuş ve ilk klasik eserlerde açık bir şekilde görüldüğü
    gibi, vücut ağırlığı bazen bacak tarafından taşınmaya başlanmıştır.

    Kurosların
    boyları genellikle doğal ölçüde olmakta, ancak ilk örnekler arasında
    daha büyük boyutta olanlara da rastlanmaktadır. Örneğin Dipylon kurosu
    2,50m. Sunion kurosu 3.05 m., Kleobis 2.16 m. dir.

    Kimlik ve
    genel özelliklerini böylece kısaca belirttiğimiz kuroslar, Arkaik
    dönemde Grek kültür ve sanatının geliştiği her bölgede görülmektedir.
    Bunların ilk çıkışını Grek alemi içinde herhangi bir bölgeye verme
    olanağı yoktur. Ancak, Olympia’da yapılan yarışlarda kazanan gençlerin
    heykellerinin yapıldığını ileri sürerek, bu tür eserlerin ilkin
    Peloponnes’de yapılmış olabileceğine dikkati çekmek isteyenler vardır.

    ERKEN ARKAİK

    Kurosların
    genel özelliklerini gösteren bu eserler henüz doğal bir ifade
    taşımaktan, harmoniden oldukça uzaktırlar. Örneğin New York kurosunda
    açık olarak görüldüğü gibi, uzuv ve adalelerin ifade ve belirtilmesinde
    geometrik özelliklerin etkisi görülmektedir. Bu kurosa yandan bakıldığı
    zaman, Vücudun ön ve arka taraflarının yaklaşık olarak düz olduğu
    görülmektedir. Sunion kurosunun New York kurosuna nazaran biraz
    dolgunca olmasına rağmen, bunda da önde ve arkada yüzey olma özelliği
    göze çarpmaktadır. Her iki kurosta da adaleler ve diğer anatomik
    özellikler kabartılmış çizgi, kenar ve çukurluklar halinde
    belirtilmiştir.Omuzlar geniş, bel ve kalça incedir. Göz ve kulakların
    büyük olması gibi çeşitli uzuvların yapımında proportion – nisbet
    hataları göze çarpmaktadır. Özellikle Dipylon başında görüldüğü gibi,
    gözler büyük ve her gözün iki ucu arasında şekil ve işleniş bakımından
    ayrılık gözetilmemiştir. Göz yuvarlağı, göz kapakları ve kaşlar, yandan
    bakıldığı zaman aynı plan içinde gözükmekte olup biri diğerinden
    ileride veya geride değildir. Göz kapaklarından üsttekinin kenarı ile
    kaş birbirine paralel iki kavis halindedir. Sert bir şekilde ifade
    edilen kulakların bütün kısımları aynı plan içinde gözükmektedir.
    Normalden büyük olan kulaklar, Ion başlıklarındaki volütleri
    hatırlatmaktadır. Dudaklar düz ve yatay olup doğal formdan çok
    uzaktırlar. Saçlar boncuk dizisine benzeyen örgü ve buklelerle sert bir
    şekilde ifade edilmişlerdir.

    OLGUN ARKAİK

    Olgun Arkaik’i
    genel olarak, Arkaik dönemde şematiklikten doğal olmaya gidişte bir
    hayli yolun alınmış olduğunu gösteren eserlerin yapıldığı dönem olarak
    tanımlayabiliriz. Bu dönemde Arkaik sanat açısından önemli bir olay da
    eserlerin yüzlerinde gülümsemenin belirli bir biçimde görülmesidir.

    Bu
    eserlerde vücut ve uzuvlar, diğer deyimiyle duruş, eskiye nazaran hafif
    bir elastikiyet kazanmıştır. Kasık hatları eskisi kadar sert olmayıp,
    karın ve adaleler eskisi kadar gergin değildir. Bunun yanında kollar
    yine gergin, vücuda yapışık ve duruşta henüz bir çözülme yoktur. Saçın
    şekil ve işlenişinde bazı değişiklikler göze çarpmaktadır. İlk kez
    Volomandra kurosunda alev hüzmeleri şeklinde yukarı doğru tertip
    edilmiş bir saç şekli gözükmektedir. Apollon Tenea’da daha açık olmak
    üzere bu grubun tüm eserlerinde gözlerde yaş bezlerinin bulunduğu
    kısım, çıkıntı, kanal şeklinde belirtilmiştir. Dudaklar doğal şeklini
    tam almamış olmakla birlikte, alt dudak hafifçe aşağıya sarkmış, hafif
    kavis yapmıştır. Bunlar Apollon Tenea’da görülen bariz gülümsemeye
    yardımcı olmaktadır. Bu gülümsemeyi bu gruba giren eserlerde de bulmak
    olanağı vardır. Eserlerdeki bu gülümsemeyi dudakların gerilmesi,
    çekilmesi ve yanakların dolgun şekilde ifade edilmesi sağlamaktadır.
    Ayrıca Apollon Tenea’da daha öncekilere nazaran vücudun yumuşaklığı,
    uzuvların bir biriyle olan uyumluluğundaki doğallık ve harmoni göze
    çarpacak duruma gelmiştir. Eser ayaklar üzerinde kolay ve hafiflik
    ifade eden bir şekilde durmaktadır. Apollon Tenea’da görülen bu
    yumuşaklığı Ion özelliği olarak kabul etmek olanağı vardır.













    K O R E L E R

    Korelerin
    Anlamı: Kore sözcüğü Grek dilinde kız anlamına gelmektedir. Ayrıca
    kore’nin bir de mitolojik yönü vardır; Attika’da Hades ile Demeter’in
    kızına verilmiş bir addır. Arkeolojide kore denildiği zaman kız, genç
    kadın heykeli anlaşılmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmalara göre bu
    tür eserlerin bazılarının ölümsüzleri, bazılarının da ölümlüleri tasvir
    ettikleri anlaşılmıştır. Bu sonuca, daha çok eserler üzerinde görülen
    yazıtların incelenmeleriyle varılmıştır. Samos’daki Heraion’da ele
    geçen ve birinin üzerinde Philippe, diğerinin üzerinde de Ornithe
    yazılı iki heykel bir ailenin kızları olmalıdır. Zira sanatkar Geneleos
    bunlarla birlikte ailenin diğer kişilerini de tasvir etmiştir. Yine bu
    tür eserlerden Bootia’da Apollon Ptoios tapınağında ele geçen ve
    yazıtında Apollon’a ithaf edildiği yazılı olan Korenin bir ölümlüyü
    tasvir ettiği anlaşılmaktadır. Zira eserin bu yazıtına göre bir
    ölümsüzü tasvir etmesi olanak dışıdır.

    Bu tür eserlerden
    bazılarının da ölümsüzleri, tanrıçaları tasvir ve temsil ettiklerine
    örnek olarak burada şu eserleri vermek mümkündür. İzmir Fuarı Arkeoloji
    müzesine Klaros’dan gelme korenin “Theodoros’un oğlu Timonax ilk rahip
    olarak beni Artemis’e ithaf etti” şeklindeki yazıtından, bu eserde
    Tanrıçanın kendisinin tasvir edildiği anlaşılmaktadır. Louvre’daki
    Samos’dan gelme Hera heykeli ile, Nikandre’nin ithaf ettği kadın
    heykelini de aynı şekilde izah etmek olanağı vardır. Bunlardan
    birincisinin yazıtında “Kheramyes adak olarak beni Hera’ya sundu”
    demektedir. Nikandre’nin yazıtında da “Oku uzaklara atan Tanrıçaya
    Nikandre beni sundu” cümlesi yazılıdır. Bu yazıtlardan, Tanrıçanın
    kendi heykelinin kendisine sunulmuş olması anlamını çıkarmak mümkündür.
    Heykelde erken kuroslarda olduğu gibi, kollar gergin vaziyette vücuda
    yapışmış ve eller yumruk yapılmıştır. Oysa korelerde ellerin yumruk
    yapılmış olması şeklinde çok az rastlanmakta, ayrıca kollardan
    birisinin bir iş icabı hareket ettiği, örneğin bir elin göğüste yer
    aldığı görülmektedir.

    Eserde özellikle yüz kısmında aşınmalar
    olduğu için ifade ve bazı anatomik özelliklerin anlaşılması
    güçleşmiştir. Vücudu sıkıca sarmış olan peplos belde geniş bir kemerle
    sıkılmıştır. Saçların tertip ve şeklinden etkilenmiş olan boynun üçgen
    bir görünüşü vardır. Eserin sol tarafında yer alan ve ilk satırı
    yukardan aşağıya, ikinci satırı aşağıdan yukarıya doğru yazılmış olan
    yazıtın çevirisi şöyledir: “Oku uzaklara atan Tanrıçaya Nikandre beni
    sundu, Naksos’lu Deinodikos’un kızı Nikandre kadınlar arasında
    seçkindir. Deinomedes’in kız kardeşi ve Phraxos’un karısıdır”. Bu
    ifadeye göre Naksos’lu Nikandre bu heykeli Artemis’e sunmuştur. Ancak
    burada, Nikandre kendi heykelini mi, yoksa Tanrıçanın heykelini mi
    tanrıçaya sunmuştur, gibi sorular ortaya çıkabilir. Ancak yukarıda da
    değinildiği gibi, Nikandre’nin tanrıçanın heykelini Tanrıçaya sunmuş
    olması daha akla yatkındır.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 7:57 pm