ARKAİK HEYKELE GENEL GİRİŞ
Grekler, Tanrıların, mitolojik
yaratıkların ve kültle ilgili konuların ifade ve tasvir edilmesine önem
vermişler ve bu da sanatın gelişmesine yardımcı olmuştur.
Heykeltıraşlığın
doğal ölçüde olan ilk eserleriyle birlikte gözüken Kore ve Kuros
heykelleri Arkaik dönem sanatında başta gelen konulardan olmuş ve bu
nedenle kuroslarda anatomik özelliklerin korelerde de giysi ve
kıvrımlarının ifade gelişmesi büyük ölçüde olanak bulmuştur.
Heykeltıraşlığa
ait doğal ölçüdeki ilk eserlerin yapımına çeşitli bölgeler genel olarak
birlikte katılmış olduklarından öncelik konusunda aralarında bir ayırım
yapmak güçtür. Peloponnes, özellikle mermer adaları olarak bilinen
Paros ve Nakkos’un bulunduğu Kikladlar ile Samos, Girit ve M.Ö. 6.
yüzyılda gerek vazoculuk, gerek heykeltıraşlıkta büyük aşama göstermiş
olan Atina, bugünkü buluntulara göre bu konuda üzerinde durulacak şehir
ve bölgelerdir. Yenilik ve değişiklerin, diğer deyimle gelişmelerin
türlü bölgelerde aynı zamanda görünmelerinde, sanatçıların büyük bir
kısmının gezici olmalarının da rolü olmuştur. Örneğin, yarı efsanevi
bir sanatkar olan Daidalos’un doğum yerinin Atina olduğu ve Girit’e
gitmeden önce bir süre burada çalışmış olduğu bilinmektedir. Doğum
yerleri Girit, babaları ve hocaları Daidalos olarak bildirilen Dipoinos
ve Skylles Girit’ten başka çeşitli şehirlerde de çalışmışlardır.
Samos’lu sanatkar Theodoros Isparta’da ve Efes Artemis tapınağında
Atina’lı Endoios Peloponnes’deki Tegea’da çalışmışlardır.Magnesia’lı
Batykles ise M.Ö. 550 yıllarında Amyklai’da Apollon tahtını yapmıştır.
Bütün bunlara rağmen Girit’in, Arkaik Heykeltıraşlığın ilk döneminde
sanatın gelişmesinde önemli rol oynadığı, hatta önde gelen bir bölge
olduğu bazı bilginler tarafından kabul edilmektedir.
Grek
aleminde sanatın gelişmesi konusuyla ilgili olarak belirtilmesi gereken
bir nokta daha vardır; o da gelişen ticaret ve bunun sağladığı ekonomik
güçtür. Bu durum toplum ve bireyleri mali yönden güçlü kılmakta,
dolayısıyla hayat seviyesi yükselmektedir. Bu nedenle örneğin, Rhombos
adında bir Atinalı’nın kurbanlık danayı taşır vaziyette yaptırdığı
kendi heykelinin Akropol’e dikilmesi, bireyin inanç ve mali gücünün bir
araya gelmesinden doğan bir sanat olay ve ürünü olarak görülmelidir.
Böylece devletin mali yönden güçlü olmasından başka bireyin de güçlü
olması sanat eserlerinin yapımını olumlu yönde etkilemektedir.
Heykel
türünden olan doğal ölçüdeki Grek eserleri, M.Ö. 7. yüzyılın
ortalarından itibaren gözükmeye başlamıştır. Bu eserlerin ortaya
çıkması taştan yapılan anıtsal tapınakların yapımıyla yakından
ilgilidir. Ahşap tapınaklardan, taştan olan tapınakların yapımına geçiş
bu zamanda başlamıştır.
Erken Arkaik, M.Ö. 650-580/570
Yüksek (Olgun) Arkaik, M.Ö. 580/570-530
Arkaik
Heykeltıraşlığın bu şekilde dönemlere ayrılması sanatın ve eserlerin
gösterdiği gelişme ve özelliklere dayanmaktadır. M.Ö. 500 yıllarında
Grek sanatında büyük bir aşama sayılan, Frontalitenin kırılması gibi
önemli bir sanat olayı meydana gelmiştir. M.Ö. 530-525 yıllarında,
çeşitli sanat olayları ve yeniliklerin görüldüğü Siphnos’luların hazine
dairesi yapılmıştır. M.Ö. 570 yıllarından itibaren, Arkaik dönemin
başta gelen özelliklerinden sayılan gülümseme daha da belirgin bir
duruma gelmiştir. Yine bu yıllardan itibaren, kabartma şeklinde yapılan
ve pile kıvrımları anımsatan kıvrımlar ortaya çıkmıştır. Erken Arkaik
döneminde ise kıvrımlar sadece çizgilerle ifade edilmekte idi. M.Ö. 550
yıllarında giysi kıvrımları Efes Artemis tapınağının kabartmalı
sütunlarında görüldüğü gibi daha da gelişmiş ve bu durum arkeologlar
tarafından gerçek kıvrımın ifade edilmesi şeklinde kabul edilmiştir.
Bilginler
Arkaik eserleri genel olarak şu başlıklar altında incelemişlerdir. Ya
G.Richter’in yaptığı gibi kuroslar, koreler şeklinde konulara göre, ya
E. Langlotz’un yaptığı gibi bölgelere göre, ya da yukarıda değinildiği
gibi, erken Arkaik, olgun Arkaik olmak üzere, dönemler halinde eserler
ele almışlardır.
Arkaik heykeltıraşlık, klasik heykeltıraşlığın
ilk dönemi, onu hazırlayan bir dönem şeklinde ise de, bu dönemin de
kendi içinde bir gelişme göstererek belli bir düzeye ulaşmış olduğunu
kabul etmek gerekir. Bu gelişmeyi, doğal olmanın boyutlarını aşmamayı
amaçlayan bir çalışma şeklinde nitelendirmek yerinde olur.
K U R O S L A R
Genel Bilgi:
‘Kuros’
Grek dilinde, delikanlı-genç anlamına gelen bir sözcüktür. Arkeolojide
kuros deyince, bir genci tasvir eden ve çoğunlukla çıplak olan heykel
akla gelmektedir. Çıplak diyoruz, çünkü bu tür heykellerden giysili
olanlarına bugüne kadar az rastlanılmıştır.
Kuroslar Atina
Akropolünde olduğu gibi, yarışta ödül alanlar veya herhangi bir şekilde
kahraman olmuş kişiler için dikilen heykellerdir.
Kuroslar
Arkaik dönemde, frontal bir şekilde dik duran, bacaklardan biri,
genellikle sol taraftaki ileri atılmış kollar yan taraftan aşağıya
doğru sarkmış ve eller yumruk yapılmış bir biçimde tasvir
edilmişlerdir. Erken olanlarda, bel ince ve omuzlar geniştir. Yana
yapışmış olan eller ve kollar zamanla vücuttan çözülmeye başlamış,
sonra da hareket kazanmıştır. Vücut ağırlığı her iki bacak tarafından
eşit bir şekilde taşınmaktadır. Ancak bu gelenek, Arkaik dönem sonunda
değişmeye yüz tutmuş ve ilk klasik eserlerde açık bir şekilde görüldüğü
gibi, vücut ağırlığı bazen bacak tarafından taşınmaya başlanmıştır.
Kurosların
boyları genellikle doğal ölçüde olmakta, ancak ilk örnekler arasında
daha büyük boyutta olanlara da rastlanmaktadır. Örneğin Dipylon kurosu
2,50m. Sunion kurosu 3.05 m., Kleobis 2.16 m. dir.
Kimlik ve
genel özelliklerini böylece kısaca belirttiğimiz kuroslar, Arkaik
dönemde Grek kültür ve sanatının geliştiği her bölgede görülmektedir.
Bunların ilk çıkışını Grek alemi içinde herhangi bir bölgeye verme
olanağı yoktur. Ancak, Olympia’da yapılan yarışlarda kazanan gençlerin
heykellerinin yapıldığını ileri sürerek, bu tür eserlerin ilkin
Peloponnes’de yapılmış olabileceğine dikkati çekmek isteyenler vardır.
ERKEN ARKAİK
Kurosların
genel özelliklerini gösteren bu eserler henüz doğal bir ifade
taşımaktan, harmoniden oldukça uzaktırlar. Örneğin New York kurosunda
açık olarak görüldüğü gibi, uzuv ve adalelerin ifade ve belirtilmesinde
geometrik özelliklerin etkisi görülmektedir. Bu kurosa yandan bakıldığı
zaman, Vücudun ön ve arka taraflarının yaklaşık olarak düz olduğu
görülmektedir. Sunion kurosunun New York kurosuna nazaran biraz
dolgunca olmasına rağmen, bunda da önde ve arkada yüzey olma özelliği
göze çarpmaktadır. Her iki kurosta da adaleler ve diğer anatomik
özellikler kabartılmış çizgi, kenar ve çukurluklar halinde
belirtilmiştir.Omuzlar geniş, bel ve kalça incedir. Göz ve kulakların
büyük olması gibi çeşitli uzuvların yapımında proportion – nisbet
hataları göze çarpmaktadır. Özellikle Dipylon başında görüldüğü gibi,
gözler büyük ve her gözün iki ucu arasında şekil ve işleniş bakımından
ayrılık gözetilmemiştir. Göz yuvarlağı, göz kapakları ve kaşlar, yandan
bakıldığı zaman aynı plan içinde gözükmekte olup biri diğerinden
ileride veya geride değildir. Göz kapaklarından üsttekinin kenarı ile
kaş birbirine paralel iki kavis halindedir. Sert bir şekilde ifade
edilen kulakların bütün kısımları aynı plan içinde gözükmektedir.
Normalden büyük olan kulaklar, Ion başlıklarındaki volütleri
hatırlatmaktadır. Dudaklar düz ve yatay olup doğal formdan çok
uzaktırlar. Saçlar boncuk dizisine benzeyen örgü ve buklelerle sert bir
şekilde ifade edilmişlerdir.
OLGUN ARKAİK
Olgun Arkaik’i
genel olarak, Arkaik dönemde şematiklikten doğal olmaya gidişte bir
hayli yolun alınmış olduğunu gösteren eserlerin yapıldığı dönem olarak
tanımlayabiliriz. Bu dönemde Arkaik sanat açısından önemli bir olay da
eserlerin yüzlerinde gülümsemenin belirli bir biçimde görülmesidir.
Bu
eserlerde vücut ve uzuvlar, diğer deyimiyle duruş, eskiye nazaran hafif
bir elastikiyet kazanmıştır. Kasık hatları eskisi kadar sert olmayıp,
karın ve adaleler eskisi kadar gergin değildir. Bunun yanında kollar
yine gergin, vücuda yapışık ve duruşta henüz bir çözülme yoktur. Saçın
şekil ve işlenişinde bazı değişiklikler göze çarpmaktadır. İlk kez
Volomandra kurosunda alev hüzmeleri şeklinde yukarı doğru tertip
edilmiş bir saç şekli gözükmektedir. Apollon Tenea’da daha açık olmak
üzere bu grubun tüm eserlerinde gözlerde yaş bezlerinin bulunduğu
kısım, çıkıntı, kanal şeklinde belirtilmiştir. Dudaklar doğal şeklini
tam almamış olmakla birlikte, alt dudak hafifçe aşağıya sarkmış, hafif
kavis yapmıştır. Bunlar Apollon Tenea’da görülen bariz gülümsemeye
yardımcı olmaktadır. Bu gülümsemeyi bu gruba giren eserlerde de bulmak
olanağı vardır. Eserlerdeki bu gülümsemeyi dudakların gerilmesi,
çekilmesi ve yanakların dolgun şekilde ifade edilmesi sağlamaktadır.
Ayrıca Apollon Tenea’da daha öncekilere nazaran vücudun yumuşaklığı,
uzuvların bir biriyle olan uyumluluğundaki doğallık ve harmoni göze
çarpacak duruma gelmiştir. Eser ayaklar üzerinde kolay ve hafiflik
ifade eden bir şekilde durmaktadır. Apollon Tenea’da görülen bu
yumuşaklığı Ion özelliği olarak kabul etmek olanağı vardır.
K O R E L E R
Korelerin
Anlamı: Kore sözcüğü Grek dilinde kız anlamına gelmektedir. Ayrıca
kore’nin bir de mitolojik yönü vardır; Attika’da Hades ile Demeter’in
kızına verilmiş bir addır. Arkeolojide kore denildiği zaman kız, genç
kadın heykeli anlaşılmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmalara göre bu
tür eserlerin bazılarının ölümsüzleri, bazılarının da ölümlüleri tasvir
ettikleri anlaşılmıştır. Bu sonuca, daha çok eserler üzerinde görülen
yazıtların incelenmeleriyle varılmıştır. Samos’daki Heraion’da ele
geçen ve birinin üzerinde Philippe, diğerinin üzerinde de Ornithe
yazılı iki heykel bir ailenin kızları olmalıdır. Zira sanatkar Geneleos
bunlarla birlikte ailenin diğer kişilerini de tasvir etmiştir. Yine bu
tür eserlerden Bootia’da Apollon Ptoios tapınağında ele geçen ve
yazıtında Apollon’a ithaf edildiği yazılı olan Korenin bir ölümlüyü
tasvir ettiği anlaşılmaktadır. Zira eserin bu yazıtına göre bir
ölümsüzü tasvir etmesi olanak dışıdır.
Bu tür eserlerden
bazılarının da ölümsüzleri, tanrıçaları tasvir ve temsil ettiklerine
örnek olarak burada şu eserleri vermek mümkündür. İzmir Fuarı Arkeoloji
müzesine Klaros’dan gelme korenin “Theodoros’un oğlu Timonax ilk rahip
olarak beni Artemis’e ithaf etti” şeklindeki yazıtından, bu eserde
Tanrıçanın kendisinin tasvir edildiği anlaşılmaktadır. Louvre’daki
Samos’dan gelme Hera heykeli ile, Nikandre’nin ithaf ettği kadın
heykelini de aynı şekilde izah etmek olanağı vardır. Bunlardan
birincisinin yazıtında “Kheramyes adak olarak beni Hera’ya sundu”
demektedir. Nikandre’nin yazıtında da “Oku uzaklara atan Tanrıçaya
Nikandre beni sundu” cümlesi yazılıdır. Bu yazıtlardan, Tanrıçanın
kendi heykelinin kendisine sunulmuş olması anlamını çıkarmak mümkündür.
Heykelde erken kuroslarda olduğu gibi, kollar gergin vaziyette vücuda
yapışmış ve eller yumruk yapılmıştır. Oysa korelerde ellerin yumruk
yapılmış olması şeklinde çok az rastlanmakta, ayrıca kollardan
birisinin bir iş icabı hareket ettiği, örneğin bir elin göğüste yer
aldığı görülmektedir.
Eserde özellikle yüz kısmında aşınmalar
olduğu için ifade ve bazı anatomik özelliklerin anlaşılması
güçleşmiştir. Vücudu sıkıca sarmış olan peplos belde geniş bir kemerle
sıkılmıştır. Saçların tertip ve şeklinden etkilenmiş olan boynun üçgen
bir görünüşü vardır. Eserin sol tarafında yer alan ve ilk satırı
yukardan aşağıya, ikinci satırı aşağıdan yukarıya doğru yazılmış olan
yazıtın çevirisi şöyledir: “Oku uzaklara atan Tanrıçaya Nikandre beni
sundu, Naksos’lu Deinodikos’un kızı Nikandre kadınlar arasında
seçkindir. Deinomedes’in kız kardeşi ve Phraxos’un karısıdır”. Bu
ifadeye göre Naksos’lu Nikandre bu heykeli Artemis’e sunmuştur. Ancak
burada, Nikandre kendi heykelini mi, yoksa Tanrıçanın heykelini mi
tanrıçaya sunmuştur, gibi sorular ortaya çıkabilir. Ancak yukarıda da
değinildiği gibi, Nikandre’nin tanrıçanın heykelini Tanrıçaya sunmuş
olması daha akla yatkındır.
Grekler, Tanrıların, mitolojik
yaratıkların ve kültle ilgili konuların ifade ve tasvir edilmesine önem
vermişler ve bu da sanatın gelişmesine yardımcı olmuştur.
Heykeltıraşlığın
doğal ölçüde olan ilk eserleriyle birlikte gözüken Kore ve Kuros
heykelleri Arkaik dönem sanatında başta gelen konulardan olmuş ve bu
nedenle kuroslarda anatomik özelliklerin korelerde de giysi ve
kıvrımlarının ifade gelişmesi büyük ölçüde olanak bulmuştur.
Heykeltıraşlığa
ait doğal ölçüdeki ilk eserlerin yapımına çeşitli bölgeler genel olarak
birlikte katılmış olduklarından öncelik konusunda aralarında bir ayırım
yapmak güçtür. Peloponnes, özellikle mermer adaları olarak bilinen
Paros ve Nakkos’un bulunduğu Kikladlar ile Samos, Girit ve M.Ö. 6.
yüzyılda gerek vazoculuk, gerek heykeltıraşlıkta büyük aşama göstermiş
olan Atina, bugünkü buluntulara göre bu konuda üzerinde durulacak şehir
ve bölgelerdir. Yenilik ve değişiklerin, diğer deyimle gelişmelerin
türlü bölgelerde aynı zamanda görünmelerinde, sanatçıların büyük bir
kısmının gezici olmalarının da rolü olmuştur. Örneğin, yarı efsanevi
bir sanatkar olan Daidalos’un doğum yerinin Atina olduğu ve Girit’e
gitmeden önce bir süre burada çalışmış olduğu bilinmektedir. Doğum
yerleri Girit, babaları ve hocaları Daidalos olarak bildirilen Dipoinos
ve Skylles Girit’ten başka çeşitli şehirlerde de çalışmışlardır.
Samos’lu sanatkar Theodoros Isparta’da ve Efes Artemis tapınağında
Atina’lı Endoios Peloponnes’deki Tegea’da çalışmışlardır.Magnesia’lı
Batykles ise M.Ö. 550 yıllarında Amyklai’da Apollon tahtını yapmıştır.
Bütün bunlara rağmen Girit’in, Arkaik Heykeltıraşlığın ilk döneminde
sanatın gelişmesinde önemli rol oynadığı, hatta önde gelen bir bölge
olduğu bazı bilginler tarafından kabul edilmektedir.
Grek
aleminde sanatın gelişmesi konusuyla ilgili olarak belirtilmesi gereken
bir nokta daha vardır; o da gelişen ticaret ve bunun sağladığı ekonomik
güçtür. Bu durum toplum ve bireyleri mali yönden güçlü kılmakta,
dolayısıyla hayat seviyesi yükselmektedir. Bu nedenle örneğin, Rhombos
adında bir Atinalı’nın kurbanlık danayı taşır vaziyette yaptırdığı
kendi heykelinin Akropol’e dikilmesi, bireyin inanç ve mali gücünün bir
araya gelmesinden doğan bir sanat olay ve ürünü olarak görülmelidir.
Böylece devletin mali yönden güçlü olmasından başka bireyin de güçlü
olması sanat eserlerinin yapımını olumlu yönde etkilemektedir.
Heykel
türünden olan doğal ölçüdeki Grek eserleri, M.Ö. 7. yüzyılın
ortalarından itibaren gözükmeye başlamıştır. Bu eserlerin ortaya
çıkması taştan yapılan anıtsal tapınakların yapımıyla yakından
ilgilidir. Ahşap tapınaklardan, taştan olan tapınakların yapımına geçiş
bu zamanda başlamıştır.
Erken Arkaik, M.Ö. 650-580/570
Yüksek (Olgun) Arkaik, M.Ö. 580/570-530
Arkaik
Heykeltıraşlığın bu şekilde dönemlere ayrılması sanatın ve eserlerin
gösterdiği gelişme ve özelliklere dayanmaktadır. M.Ö. 500 yıllarında
Grek sanatında büyük bir aşama sayılan, Frontalitenin kırılması gibi
önemli bir sanat olayı meydana gelmiştir. M.Ö. 530-525 yıllarında,
çeşitli sanat olayları ve yeniliklerin görüldüğü Siphnos’luların hazine
dairesi yapılmıştır. M.Ö. 570 yıllarından itibaren, Arkaik dönemin
başta gelen özelliklerinden sayılan gülümseme daha da belirgin bir
duruma gelmiştir. Yine bu yıllardan itibaren, kabartma şeklinde yapılan
ve pile kıvrımları anımsatan kıvrımlar ortaya çıkmıştır. Erken Arkaik
döneminde ise kıvrımlar sadece çizgilerle ifade edilmekte idi. M.Ö. 550
yıllarında giysi kıvrımları Efes Artemis tapınağının kabartmalı
sütunlarında görüldüğü gibi daha da gelişmiş ve bu durum arkeologlar
tarafından gerçek kıvrımın ifade edilmesi şeklinde kabul edilmiştir.
Bilginler
Arkaik eserleri genel olarak şu başlıklar altında incelemişlerdir. Ya
G.Richter’in yaptığı gibi kuroslar, koreler şeklinde konulara göre, ya
E. Langlotz’un yaptığı gibi bölgelere göre, ya da yukarıda değinildiği
gibi, erken Arkaik, olgun Arkaik olmak üzere, dönemler halinde eserler
ele almışlardır.
Arkaik heykeltıraşlık, klasik heykeltıraşlığın
ilk dönemi, onu hazırlayan bir dönem şeklinde ise de, bu dönemin de
kendi içinde bir gelişme göstererek belli bir düzeye ulaşmış olduğunu
kabul etmek gerekir. Bu gelişmeyi, doğal olmanın boyutlarını aşmamayı
amaçlayan bir çalışma şeklinde nitelendirmek yerinde olur.
K U R O S L A R
Genel Bilgi:
‘Kuros’
Grek dilinde, delikanlı-genç anlamına gelen bir sözcüktür. Arkeolojide
kuros deyince, bir genci tasvir eden ve çoğunlukla çıplak olan heykel
akla gelmektedir. Çıplak diyoruz, çünkü bu tür heykellerden giysili
olanlarına bugüne kadar az rastlanılmıştır.
Kuroslar Atina
Akropolünde olduğu gibi, yarışta ödül alanlar veya herhangi bir şekilde
kahraman olmuş kişiler için dikilen heykellerdir.
Kuroslar
Arkaik dönemde, frontal bir şekilde dik duran, bacaklardan biri,
genellikle sol taraftaki ileri atılmış kollar yan taraftan aşağıya
doğru sarkmış ve eller yumruk yapılmış bir biçimde tasvir
edilmişlerdir. Erken olanlarda, bel ince ve omuzlar geniştir. Yana
yapışmış olan eller ve kollar zamanla vücuttan çözülmeye başlamış,
sonra da hareket kazanmıştır. Vücut ağırlığı her iki bacak tarafından
eşit bir şekilde taşınmaktadır. Ancak bu gelenek, Arkaik dönem sonunda
değişmeye yüz tutmuş ve ilk klasik eserlerde açık bir şekilde görüldüğü
gibi, vücut ağırlığı bazen bacak tarafından taşınmaya başlanmıştır.
Kurosların
boyları genellikle doğal ölçüde olmakta, ancak ilk örnekler arasında
daha büyük boyutta olanlara da rastlanmaktadır. Örneğin Dipylon kurosu
2,50m. Sunion kurosu 3.05 m., Kleobis 2.16 m. dir.
Kimlik ve
genel özelliklerini böylece kısaca belirttiğimiz kuroslar, Arkaik
dönemde Grek kültür ve sanatının geliştiği her bölgede görülmektedir.
Bunların ilk çıkışını Grek alemi içinde herhangi bir bölgeye verme
olanağı yoktur. Ancak, Olympia’da yapılan yarışlarda kazanan gençlerin
heykellerinin yapıldığını ileri sürerek, bu tür eserlerin ilkin
Peloponnes’de yapılmış olabileceğine dikkati çekmek isteyenler vardır.
ERKEN ARKAİK
Kurosların
genel özelliklerini gösteren bu eserler henüz doğal bir ifade
taşımaktan, harmoniden oldukça uzaktırlar. Örneğin New York kurosunda
açık olarak görüldüğü gibi, uzuv ve adalelerin ifade ve belirtilmesinde
geometrik özelliklerin etkisi görülmektedir. Bu kurosa yandan bakıldığı
zaman, Vücudun ön ve arka taraflarının yaklaşık olarak düz olduğu
görülmektedir. Sunion kurosunun New York kurosuna nazaran biraz
dolgunca olmasına rağmen, bunda da önde ve arkada yüzey olma özelliği
göze çarpmaktadır. Her iki kurosta da adaleler ve diğer anatomik
özellikler kabartılmış çizgi, kenar ve çukurluklar halinde
belirtilmiştir.Omuzlar geniş, bel ve kalça incedir. Göz ve kulakların
büyük olması gibi çeşitli uzuvların yapımında proportion – nisbet
hataları göze çarpmaktadır. Özellikle Dipylon başında görüldüğü gibi,
gözler büyük ve her gözün iki ucu arasında şekil ve işleniş bakımından
ayrılık gözetilmemiştir. Göz yuvarlağı, göz kapakları ve kaşlar, yandan
bakıldığı zaman aynı plan içinde gözükmekte olup biri diğerinden
ileride veya geride değildir. Göz kapaklarından üsttekinin kenarı ile
kaş birbirine paralel iki kavis halindedir. Sert bir şekilde ifade
edilen kulakların bütün kısımları aynı plan içinde gözükmektedir.
Normalden büyük olan kulaklar, Ion başlıklarındaki volütleri
hatırlatmaktadır. Dudaklar düz ve yatay olup doğal formdan çok
uzaktırlar. Saçlar boncuk dizisine benzeyen örgü ve buklelerle sert bir
şekilde ifade edilmişlerdir.
OLGUN ARKAİK
Olgun Arkaik’i
genel olarak, Arkaik dönemde şematiklikten doğal olmaya gidişte bir
hayli yolun alınmış olduğunu gösteren eserlerin yapıldığı dönem olarak
tanımlayabiliriz. Bu dönemde Arkaik sanat açısından önemli bir olay da
eserlerin yüzlerinde gülümsemenin belirli bir biçimde görülmesidir.
Bu
eserlerde vücut ve uzuvlar, diğer deyimiyle duruş, eskiye nazaran hafif
bir elastikiyet kazanmıştır. Kasık hatları eskisi kadar sert olmayıp,
karın ve adaleler eskisi kadar gergin değildir. Bunun yanında kollar
yine gergin, vücuda yapışık ve duruşta henüz bir çözülme yoktur. Saçın
şekil ve işlenişinde bazı değişiklikler göze çarpmaktadır. İlk kez
Volomandra kurosunda alev hüzmeleri şeklinde yukarı doğru tertip
edilmiş bir saç şekli gözükmektedir. Apollon Tenea’da daha açık olmak
üzere bu grubun tüm eserlerinde gözlerde yaş bezlerinin bulunduğu
kısım, çıkıntı, kanal şeklinde belirtilmiştir. Dudaklar doğal şeklini
tam almamış olmakla birlikte, alt dudak hafifçe aşağıya sarkmış, hafif
kavis yapmıştır. Bunlar Apollon Tenea’da görülen bariz gülümsemeye
yardımcı olmaktadır. Bu gülümsemeyi bu gruba giren eserlerde de bulmak
olanağı vardır. Eserlerdeki bu gülümsemeyi dudakların gerilmesi,
çekilmesi ve yanakların dolgun şekilde ifade edilmesi sağlamaktadır.
Ayrıca Apollon Tenea’da daha öncekilere nazaran vücudun yumuşaklığı,
uzuvların bir biriyle olan uyumluluğundaki doğallık ve harmoni göze
çarpacak duruma gelmiştir. Eser ayaklar üzerinde kolay ve hafiflik
ifade eden bir şekilde durmaktadır. Apollon Tenea’da görülen bu
yumuşaklığı Ion özelliği olarak kabul etmek olanağı vardır.
K O R E L E R
Korelerin
Anlamı: Kore sözcüğü Grek dilinde kız anlamına gelmektedir. Ayrıca
kore’nin bir de mitolojik yönü vardır; Attika’da Hades ile Demeter’in
kızına verilmiş bir addır. Arkeolojide kore denildiği zaman kız, genç
kadın heykeli anlaşılmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmalara göre bu
tür eserlerin bazılarının ölümsüzleri, bazılarının da ölümlüleri tasvir
ettikleri anlaşılmıştır. Bu sonuca, daha çok eserler üzerinde görülen
yazıtların incelenmeleriyle varılmıştır. Samos’daki Heraion’da ele
geçen ve birinin üzerinde Philippe, diğerinin üzerinde de Ornithe
yazılı iki heykel bir ailenin kızları olmalıdır. Zira sanatkar Geneleos
bunlarla birlikte ailenin diğer kişilerini de tasvir etmiştir. Yine bu
tür eserlerden Bootia’da Apollon Ptoios tapınağında ele geçen ve
yazıtında Apollon’a ithaf edildiği yazılı olan Korenin bir ölümlüyü
tasvir ettiği anlaşılmaktadır. Zira eserin bu yazıtına göre bir
ölümsüzü tasvir etmesi olanak dışıdır.
Bu tür eserlerden
bazılarının da ölümsüzleri, tanrıçaları tasvir ve temsil ettiklerine
örnek olarak burada şu eserleri vermek mümkündür. İzmir Fuarı Arkeoloji
müzesine Klaros’dan gelme korenin “Theodoros’un oğlu Timonax ilk rahip
olarak beni Artemis’e ithaf etti” şeklindeki yazıtından, bu eserde
Tanrıçanın kendisinin tasvir edildiği anlaşılmaktadır. Louvre’daki
Samos’dan gelme Hera heykeli ile, Nikandre’nin ithaf ettği kadın
heykelini de aynı şekilde izah etmek olanağı vardır. Bunlardan
birincisinin yazıtında “Kheramyes adak olarak beni Hera’ya sundu”
demektedir. Nikandre’nin yazıtında da “Oku uzaklara atan Tanrıçaya
Nikandre beni sundu” cümlesi yazılıdır. Bu yazıtlardan, Tanrıçanın
kendi heykelinin kendisine sunulmuş olması anlamını çıkarmak mümkündür.
Heykelde erken kuroslarda olduğu gibi, kollar gergin vaziyette vücuda
yapışmış ve eller yumruk yapılmıştır. Oysa korelerde ellerin yumruk
yapılmış olması şeklinde çok az rastlanmakta, ayrıca kollardan
birisinin bir iş icabı hareket ettiği, örneğin bir elin göğüste yer
aldığı görülmektedir.
Eserde özellikle yüz kısmında aşınmalar
olduğu için ifade ve bazı anatomik özelliklerin anlaşılması
güçleşmiştir. Vücudu sıkıca sarmış olan peplos belde geniş bir kemerle
sıkılmıştır. Saçların tertip ve şeklinden etkilenmiş olan boynun üçgen
bir görünüşü vardır. Eserin sol tarafında yer alan ve ilk satırı
yukardan aşağıya, ikinci satırı aşağıdan yukarıya doğru yazılmış olan
yazıtın çevirisi şöyledir: “Oku uzaklara atan Tanrıçaya Nikandre beni
sundu, Naksos’lu Deinodikos’un kızı Nikandre kadınlar arasında
seçkindir. Deinomedes’in kız kardeşi ve Phraxos’un karısıdır”. Bu
ifadeye göre Naksos’lu Nikandre bu heykeli Artemis’e sunmuştur. Ancak
burada, Nikandre kendi heykelini mi, yoksa Tanrıçanın heykelini mi
tanrıçaya sunmuştur, gibi sorular ortaya çıkabilir. Ancak yukarıda da
değinildiği gibi, Nikandre’nin tanrıçanın heykelini Tanrıçaya sunmuş
olması daha akla yatkındır.