Devlet Nedir?
Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan
bir toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma güvenlik, refah ve huzur
sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu
kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan
kurumdur.
Devlet kurumu, tarihin bilinen en eski
toplumlarından bu yana hep var olmuştur. Marksistler, ortaya attıkları
hayali "kültürel evrim" senaryosu içinde, devletin sonradan ortaya
çıkan bir mekanizma olduğunu iddia ederler. İlk toplumlarda devlet ya
da benzeri bir otorite olmadığını, "komünal" bir hayat sürdürüldüğünü
öne sürerler. Oysa tarihsel ya da arkeolojik hiçbir bulgu bu iddiayı
doğrulamamaktadır. Aksine, hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz en eski
medeniyetlerin hepsinde, güçlü devlet mekanizmaları bulunduğu ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle devlet kurumunun insanlık tarihi ile yaşıt
olduğunu söylemek mümkündür.
Bu aslında insanın yaratılışının
doğal bir sonucudur. İnsan yaratılışı gereği, "doğru" ve "yanlış"
kavramlarına sahiptir. Doğruyu öğrenmek ve bu doğruya uygun bir düzen
içinde yaşamak ister. Yanlışı uygulayanların ise durdurulmasını,
engellenmesini arzu eder. İşte bu nedenledir ki, insanlara doğruyu
öğreten birtakım kurallar koyacak ve bu kurallara uyulmasını sağlayacak
bir otoritenin varlığı zorunludur.
Nitekim insan
toplumlarının yapısı düşünüldüğünde, devletin vazgeçilmez bir önemi
olduğu kolaylıkla görülür. Bir toplumda asayiş ve güvenliği
sağlayabilecek, zararlı davranışları kanunla yasaklayabilecek, bu
kanunlara da uyulmasını mecbur kılacak yegane güç, devlettir. Buna
parelel olarak, günümüzdeki toplumların vazgeçilmez ihtiyaçları olan
sağlık, eğitim, milli güvenlik, altyapı gibi hizmetlerin de sadece
devlet tarafından karşılanabileceği açıktır.
Bu noktaları detaylı olarak inceleyeceğiz. Bu incelemeye de, öncelikle devletin varlığına karşı çıkan en
önemli siyasi ideoloji olan anarşizmin çarpıklıklarına bakarak başlayalım.
Anarşizm Yanılgısı
Anarşizm,
sol idelojilerin en marjinali olarak kabul edilir. Terim, "başsızlık"
anlamı taşıyan Yunanca bir kelimeden gelir. Bu ideolojinin bağlıları,
devletin topluma zarar veren bir kurum olduğunu iddia etmiş ve
insanların özgürlük ve barışa ulaşabilmesi için devletin ortadan
kaldırılması gerektiğini savunmuşlardır. Devletle beraber dine karşı da
tavır almışlar ve dinin yok edilmesine çalışmışlardır. Fransız
Devrimi'nin ardından ortaya çıkan bu ideoloji özellikle 19. yüzyılda
yaygınlık kazanmış, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nin (1917)
hazırlanmasında da rol oynamıştır.
Öncelikle anarşizmin
tamamen hayali ve gerçeklerden uzak bir düşünce olduğuna dikkat etmek
gerekir. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir zaman bu ideoloji
uygulanmamıştır. Hiçbir zaman bir devletin lağvedilmesi ve anarşist bir
toplum kurulması gibi bir vakıa yaşanmamıştır. Sadece bazı kriz
zamanlarında devletlerin otoritesi zayıflamış, bunun sonucunda ise
topluma barış ve huzur değil, aksine sadece kavga, çatışma ve yağma
gelmiştir.
Başka türlüsü de mümkün değildir. Çünkü devletin
olmadığı bir ortamda, toplumun kendi kendini düzenleyerek asayiş ve
istikrar oluşturması imkansızdır. Devletin olmadığı bir ortamda
kanunlar da olmayacaktır. Dolayısıyla "suç" kavramı ortadan kalkacak ve
herkes istediği fiili rahatlıkla yapabilecektir. Dileyen kişi bir
başkasının malına ya da canına kast ettiğinde, bu suçu "suç" olarak
tanımlayacak ve engelleyecek bir otorite bulunmayacağı için, karşısında
hiçbir engel de bulmayacaktır. Hırsızlar istedikleri malı çalacaklar,
katiller diledikleri insanı öldürecekler ve onları durduracak bir polis
ya da yargılayacak bir mahkeme olmayacaktır.
Böyle bir toplum
ise kaçınılmaz olarak orman kanunlarının hakim olduğu bir "sürü"ye
dönüşecektir. İnsanların huzurlarının, mallarının, canlarının ve
ırzlarının hiçbir güvencesinin kalmayacağı bu sürü, gerçekte bir "insan
toplumu"ndan ziyade, hayvan topluluğu gibi yaşayacaktır. İlginç olan
ise, bu sonucun anarşistlerin felsefelerine zaten birebir uyuyor
olmasıdır. Çünkü anarşistler de aynen Marksistler gibi Darwin'in ortaya
attığı "insanın evrimi" masalına inanmakta ve dolayısıyla insanı
"gelişmiş bir hayvan türü" olarak kabul etmektedirler.
Ancak
tarih, anarşizmin tamamen yanlış bir felsefe olduğunu sayısız örnekle
ispatlamaktadır. Anarşistler devletin ortadan kalkmasının barış ve
huzur getireceğini öne sürmüşlerdir. Oysa siyasi tarihe bakıldığında,
devlet otoritesinin ortadan kalktığı her dönemin son derece kanlı bir
kaos ortamı olduğu görülür. Ortaçağ boyunca siyasi otoritenin ortadan
kalktığı dönemler, hep yağma, talan ve katliam dönemleri olmuştur.
Anarşizmin çıkış noktası sayılabilecek olan Fransız Devrimi, tarihin en
kanlı siyasi hareketlerinden biridir. Fransız Devrimi'nde, özellikle de
devrimin "Terör Dönemi" olarak bilinen evresinde, on binlerce insan
idam edilmiş, devrimin Robespierre gibi en ateşli öncüleri de dahil
olmak üzere çok sayıda insan giyotine gönderilmiştir. Devrimin ardından
Fransa on beş yılı aşkın bir süre huzura kavuşamamıştır. Düzen ve
emniyetin tekrar sağlanması ise, devrim döneminin sona ermesi ve
Napoleon'un mutlak iktidarının kurulmasıyla, yani devletin yeniden
tesisiyle mümkün olmuştur. Tarihin her döneminde tablo aynıdır. Devlet
aleyhinde yapılan her türlü "devrim", devrimcilerin işe başlarken
ortaya attıkları süslü sloganların aksine, mutlaka kan, acı ve gözyaşı
getirmiştir.
Anarşizmin çok büyük bir yanılgı olduğunu böylece
belirttikten sonra, şimdi devletin gerekliliğini farklı yönlerden
inceleyelim.
Bolşevik Devrimi'nde Rusya
Fransa'da devrimden sonra on beş yılı aşkın bir süre devam eden bir istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır.
Devlet ve Milli Savunma
Üzerinde
yaşadığımız dünyada, insanlar belirli topluluklara üyedirler. Bunların
en temeli ailedir. Sonra, genelde çok daha zayıf olmak üzere, komşuluk,
aşiret, hemşerilik, etnik köken gibi bağlar gelir. Ancak tüm bu
kimliklerin, özellikle siyasi yönden en önemli olanı milli kimliktir.
Bir diğer deyişle insanın hangi milletten olduğu sorusudur. Çünkü dünya
üzerindeki siyasi otoriteler (devletler) millet esasına göre
birbirlerinden ayrılırlar. Almanya Alman Milleti'nin ülkesidir. Fransa
Fransızlar'ındır. Türkiye ise Türk Milleti'nin yurdudur.
Dünya
üzerindeki siyasi rekabet ve çatışmalar da yine millet esası üzerinde
gelişir. Aynı durum siyasetin bir uzantısı sayılan savaş için de
geçerlidir. Almanya, Alman Milleti'ni dünyaya hakim kılmak rüyasıyla
II. Dünya Savaşı'nı başlatmıştır. Türkiye ile Yunanistan arasındaki
siyasi dengeler, iki milletin ulusal çıkarlarına göre şekillenmektedir.
Dünyanın bu şekilde, yani ülkeler arası siyasi dengeler üzerine
kurulu oluşu, her insanı da içinde yaşadığı ülkenin çıkarlarına göre
düşünmeye mecbur kılar. Hiç kimse, "Tek önemli olan ben, şirketim ve
ailemdir, gerisi önemli değil" diyemez, çünkü ailesinin ve kendisinin
geleceği, içinde yaşadığı ülkenin geleceğine bağlıdır. Eğer düşman bir
ülke kendi yaşadığı ülkeyi işgal ederse, kendisi, şirketi ve ailesi de
bundan büyük zarar görecektir. O, içinde yaşadığı ülkenin bir ferdidir
ve mutlaka ülkesinin gücüne ve bağımsızlığına taraftar olmak
zorundadır.
Devletin ne kadar zorunlu bir kurum olduğu da bu
noktada açıkça ortaya çıkar. Çünkü bir ülkeyi ayakta tutacak olan
yegane kurum devlettir. Ülkenin milli güvenliğinden sorumlu olan yegane
otorite odur. Milli savunma için ordu oluşturan, bu orduyu ayakta tutan
ve güçlendiren kurum devlettir. Elbette hiçbir özel sektör kuruluşu ya
da sivil toplum örgütü kesinlikle böyle bir rol oynayamaz.
İşte
bu nedenle, bir ülkede yaşayan her birey, devletinin güçlenmesine ve
yücelmesine taraftar olmak zorundadır. Devleti zayıflatacak bir hareket
içine giriyorsa, kendisinin, ailesinin ve sevdiği diğer herkesin
aleyhinde hareket ediyor demektir. Eğer bir başka devlete hizmet etmeyi
hedefliyorsa, o zaman ismi "vatan haini" olur.
Devlet ve Toplumsal Güvenlik
Güçlü
bir devletin varlığı, sadece milli savunma için değil, aynı zamanda
ülkenin kendi içindeki güvenlik ve huzurun tesisi için de zorunludur.
Anarşizm
yanılgısından söz ederken, devletin zayıfladığı bir ortamda her türlü
suçun kolaylıkla işlenebileceğini, çünkü "suç"u tanımlayacak ve
engelleyecek bir otoritenin kalmayacağını söylemiştik. Bu konuyu biraz
daha detaylandırabiliriz.
Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan
bir toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma güvenlik, refah ve huzur
sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu
kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan
kurumdur.
Devlet kurumu, tarihin bilinen en eski
toplumlarından bu yana hep var olmuştur. Marksistler, ortaya attıkları
hayali "kültürel evrim" senaryosu içinde, devletin sonradan ortaya
çıkan bir mekanizma olduğunu iddia ederler. İlk toplumlarda devlet ya
da benzeri bir otorite olmadığını, "komünal" bir hayat sürdürüldüğünü
öne sürerler. Oysa tarihsel ya da arkeolojik hiçbir bulgu bu iddiayı
doğrulamamaktadır. Aksine, hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz en eski
medeniyetlerin hepsinde, güçlü devlet mekanizmaları bulunduğu ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle devlet kurumunun insanlık tarihi ile yaşıt
olduğunu söylemek mümkündür.
Bu aslında insanın yaratılışının
doğal bir sonucudur. İnsan yaratılışı gereği, "doğru" ve "yanlış"
kavramlarına sahiptir. Doğruyu öğrenmek ve bu doğruya uygun bir düzen
içinde yaşamak ister. Yanlışı uygulayanların ise durdurulmasını,
engellenmesini arzu eder. İşte bu nedenledir ki, insanlara doğruyu
öğreten birtakım kurallar koyacak ve bu kurallara uyulmasını sağlayacak
bir otoritenin varlığı zorunludur.
Nitekim insan
toplumlarının yapısı düşünüldüğünde, devletin vazgeçilmez bir önemi
olduğu kolaylıkla görülür. Bir toplumda asayiş ve güvenliği
sağlayabilecek, zararlı davranışları kanunla yasaklayabilecek, bu
kanunlara da uyulmasını mecbur kılacak yegane güç, devlettir. Buna
parelel olarak, günümüzdeki toplumların vazgeçilmez ihtiyaçları olan
sağlık, eğitim, milli güvenlik, altyapı gibi hizmetlerin de sadece
devlet tarafından karşılanabileceği açıktır.
Bu noktaları detaylı olarak inceleyeceğiz. Bu incelemeye de, öncelikle devletin varlığına karşı çıkan en
önemli siyasi ideoloji olan anarşizmin çarpıklıklarına bakarak başlayalım.
Anarşizm Yanılgısı
Anarşizm,
sol idelojilerin en marjinali olarak kabul edilir. Terim, "başsızlık"
anlamı taşıyan Yunanca bir kelimeden gelir. Bu ideolojinin bağlıları,
devletin topluma zarar veren bir kurum olduğunu iddia etmiş ve
insanların özgürlük ve barışa ulaşabilmesi için devletin ortadan
kaldırılması gerektiğini savunmuşlardır. Devletle beraber dine karşı da
tavır almışlar ve dinin yok edilmesine çalışmışlardır. Fransız
Devrimi'nin ardından ortaya çıkan bu ideoloji özellikle 19. yüzyılda
yaygınlık kazanmış, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nin (1917)
hazırlanmasında da rol oynamıştır.
Öncelikle anarşizmin
tamamen hayali ve gerçeklerden uzak bir düşünce olduğuna dikkat etmek
gerekir. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir zaman bu ideoloji
uygulanmamıştır. Hiçbir zaman bir devletin lağvedilmesi ve anarşist bir
toplum kurulması gibi bir vakıa yaşanmamıştır. Sadece bazı kriz
zamanlarında devletlerin otoritesi zayıflamış, bunun sonucunda ise
topluma barış ve huzur değil, aksine sadece kavga, çatışma ve yağma
gelmiştir.
Başka türlüsü de mümkün değildir. Çünkü devletin
olmadığı bir ortamda, toplumun kendi kendini düzenleyerek asayiş ve
istikrar oluşturması imkansızdır. Devletin olmadığı bir ortamda
kanunlar da olmayacaktır. Dolayısıyla "suç" kavramı ortadan kalkacak ve
herkes istediği fiili rahatlıkla yapabilecektir. Dileyen kişi bir
başkasının malına ya da canına kast ettiğinde, bu suçu "suç" olarak
tanımlayacak ve engelleyecek bir otorite bulunmayacağı için, karşısında
hiçbir engel de bulmayacaktır. Hırsızlar istedikleri malı çalacaklar,
katiller diledikleri insanı öldürecekler ve onları durduracak bir polis
ya da yargılayacak bir mahkeme olmayacaktır.
Böyle bir toplum
ise kaçınılmaz olarak orman kanunlarının hakim olduğu bir "sürü"ye
dönüşecektir. İnsanların huzurlarının, mallarının, canlarının ve
ırzlarının hiçbir güvencesinin kalmayacağı bu sürü, gerçekte bir "insan
toplumu"ndan ziyade, hayvan topluluğu gibi yaşayacaktır. İlginç olan
ise, bu sonucun anarşistlerin felsefelerine zaten birebir uyuyor
olmasıdır. Çünkü anarşistler de aynen Marksistler gibi Darwin'in ortaya
attığı "insanın evrimi" masalına inanmakta ve dolayısıyla insanı
"gelişmiş bir hayvan türü" olarak kabul etmektedirler.
Ancak
tarih, anarşizmin tamamen yanlış bir felsefe olduğunu sayısız örnekle
ispatlamaktadır. Anarşistler devletin ortadan kalkmasının barış ve
huzur getireceğini öne sürmüşlerdir. Oysa siyasi tarihe bakıldığında,
devlet otoritesinin ortadan kalktığı her dönemin son derece kanlı bir
kaos ortamı olduğu görülür. Ortaçağ boyunca siyasi otoritenin ortadan
kalktığı dönemler, hep yağma, talan ve katliam dönemleri olmuştur.
Anarşizmin çıkış noktası sayılabilecek olan Fransız Devrimi, tarihin en
kanlı siyasi hareketlerinden biridir. Fransız Devrimi'nde, özellikle de
devrimin "Terör Dönemi" olarak bilinen evresinde, on binlerce insan
idam edilmiş, devrimin Robespierre gibi en ateşli öncüleri de dahil
olmak üzere çok sayıda insan giyotine gönderilmiştir. Devrimin ardından
Fransa on beş yılı aşkın bir süre huzura kavuşamamıştır. Düzen ve
emniyetin tekrar sağlanması ise, devrim döneminin sona ermesi ve
Napoleon'un mutlak iktidarının kurulmasıyla, yani devletin yeniden
tesisiyle mümkün olmuştur. Tarihin her döneminde tablo aynıdır. Devlet
aleyhinde yapılan her türlü "devrim", devrimcilerin işe başlarken
ortaya attıkları süslü sloganların aksine, mutlaka kan, acı ve gözyaşı
getirmiştir.
Anarşizmin çok büyük bir yanılgı olduğunu böylece
belirttikten sonra, şimdi devletin gerekliliğini farklı yönlerden
inceleyelim.
Bolşevik Devrimi'nde Rusya
Fransa'da devrimden sonra on beş yılı aşkın bir süre devam eden bir istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır.
Devlet ve Milli Savunma
Üzerinde
yaşadığımız dünyada, insanlar belirli topluluklara üyedirler. Bunların
en temeli ailedir. Sonra, genelde çok daha zayıf olmak üzere, komşuluk,
aşiret, hemşerilik, etnik köken gibi bağlar gelir. Ancak tüm bu
kimliklerin, özellikle siyasi yönden en önemli olanı milli kimliktir.
Bir diğer deyişle insanın hangi milletten olduğu sorusudur. Çünkü dünya
üzerindeki siyasi otoriteler (devletler) millet esasına göre
birbirlerinden ayrılırlar. Almanya Alman Milleti'nin ülkesidir. Fransa
Fransızlar'ındır. Türkiye ise Türk Milleti'nin yurdudur.
Dünya
üzerindeki siyasi rekabet ve çatışmalar da yine millet esası üzerinde
gelişir. Aynı durum siyasetin bir uzantısı sayılan savaş için de
geçerlidir. Almanya, Alman Milleti'ni dünyaya hakim kılmak rüyasıyla
II. Dünya Savaşı'nı başlatmıştır. Türkiye ile Yunanistan arasındaki
siyasi dengeler, iki milletin ulusal çıkarlarına göre şekillenmektedir.
Dünyanın bu şekilde, yani ülkeler arası siyasi dengeler üzerine
kurulu oluşu, her insanı da içinde yaşadığı ülkenin çıkarlarına göre
düşünmeye mecbur kılar. Hiç kimse, "Tek önemli olan ben, şirketim ve
ailemdir, gerisi önemli değil" diyemez, çünkü ailesinin ve kendisinin
geleceği, içinde yaşadığı ülkenin geleceğine bağlıdır. Eğer düşman bir
ülke kendi yaşadığı ülkeyi işgal ederse, kendisi, şirketi ve ailesi de
bundan büyük zarar görecektir. O, içinde yaşadığı ülkenin bir ferdidir
ve mutlaka ülkesinin gücüne ve bağımsızlığına taraftar olmak
zorundadır.
Devletin ne kadar zorunlu bir kurum olduğu da bu
noktada açıkça ortaya çıkar. Çünkü bir ülkeyi ayakta tutacak olan
yegane kurum devlettir. Ülkenin milli güvenliğinden sorumlu olan yegane
otorite odur. Milli savunma için ordu oluşturan, bu orduyu ayakta tutan
ve güçlendiren kurum devlettir. Elbette hiçbir özel sektör kuruluşu ya
da sivil toplum örgütü kesinlikle böyle bir rol oynayamaz.
İşte
bu nedenle, bir ülkede yaşayan her birey, devletinin güçlenmesine ve
yücelmesine taraftar olmak zorundadır. Devleti zayıflatacak bir hareket
içine giriyorsa, kendisinin, ailesinin ve sevdiği diğer herkesin
aleyhinde hareket ediyor demektir. Eğer bir başka devlete hizmet etmeyi
hedefliyorsa, o zaman ismi "vatan haini" olur.
Devlet ve Toplumsal Güvenlik
Güçlü
bir devletin varlığı, sadece milli savunma için değil, aynı zamanda
ülkenin kendi içindeki güvenlik ve huzurun tesisi için de zorunludur.
Anarşizm
yanılgısından söz ederken, devletin zayıfladığı bir ortamda her türlü
suçun kolaylıkla işlenebileceğini, çünkü "suç"u tanımlayacak ve
engelleyecek bir otoritenin kalmayacağını söylemiştik. Bu konuyu biraz
daha detaylandırabiliriz.