Masal kent Atlantis Troya'da mı?
Eski uygarlıkların yüksek
mühendislik bilgileri ile su bentleri, yapay limanlar, altın döşemeli
saraylar inşa ettirdiklerinin ortaya çıkması, masal ülke Atlantis'in
efsane değil gerçek olabileceği düşüncesine ağırlık kazandırdı.
Almanya
Yerbilimleri ve Maden Enstitüsü BGR'nin jeofizikçiler, mineraloglar,
madencilik uzmanlarından oluşan araştırmacıları çok değişik bir yeraltı
zenginliğini ortaya çıkartmak için çalışıyorlar. "Paleolitik bir
bölgenin rekonstruksiyonu" adını taşıyan projede Klaus Peter Sengpiel
yönetimindeki bilim adamları Atlantis kıtasının sırrını çözmeye
çalışacaklar ve hedefleri kesin olarak belli: Türkiye'nin
kuzeybatısında, " Çanakkalenin batısında ".
Bu proje
jeoarkeolog Eberhard Zangger 'in 1992 yılında ortaya attığı
"Troya=Atlantis" fikrine dayanıyor. Bu denklem arkeoloji dünyasında
büyük tartışmalara yol açmıştı, birçok uzman bunu bir saçmalık olarak
değerlendirirken, bir kısmı da "dahice bir hipotez" olarak görmüştü.
BGR şimdi Zangger'in bu savını teknolojinin yardımıyla araştırmaya
çalışacak.
Enstitünün elinde, derin sondajlarda kullanılan
manyetometre ve gama ışını detektörlerinin yanı sıra en modern ölçüm
teknolojisiyle donatılmış özel bir helikopter bulunuyor. Keşiflerde
helikoptere 50 metre uzunluğunda çelik bir halatla torpido şeklinde
elektromanyetik bir indüksiyon aleti bağlanıyor.
Bu alet 150
metre derinliğe kadar tüm yer katmanlarını kesin olarak tespit
edebiliyor. Bu yüksek teknoloji donanımı artık Atlantis araştırmasının
hizmetinde ve Troya'nın bulunduğu Hisarlık Tepesi nin çevresindeki 180
kilometrekarelik bir alanı tarayacak.
Zangger'in tahminine
göre metrelerce kalınlıktaki alüvyon tabakasının altında Atlantis'in
efsanevi limanının bulunması gerekiyor. Ekip şu anda, bilgisayarlardan
yakıt depolarına kadar gerekli malzemelerin hazırlanması ve dört tonluk
helikopterle beraber gemiyle İzmir 'e gönderilmesi için gerekli
işlemlerle uğraşıyor. Mart ayında ekip lideri Sengpiel, Zangger'le
beraber ön çalışmalar için Türkiye'ye gelecek.
Aslında proje o
kadar şaşırtıcı değil. Uzun bir süre insanlık tarihinin ilk efsanesi
olarak görülen Atlantis'in tarihi gerçeklere dayanıp dayanmadığı bir
süredir tarihçiler, arkeologlar ve felsefe profesörleri arasında ciddi
bir şekilde tartışılıyor.
Atlantis ve Platon
Her
şey, 2360 yıl önce Eski Yunanlı filozof Platon ' un (İ.Ö.427-347) bronz
silahlarla savaş arabaları kullanan ve 11.500 yıl önce bir gün aniden
sulara gömülüp yok olan bir süper güç hakkında verdiği bilgilerden
kaynaklanıyor.
Platon'a göre bu adanın bereketli toprakları,
zengin madenleri vardı, "Poseidon tapınağında" krallar boğa kurban
ediyorlar, büyük şölenler düzenliyorlardı, inanılmaz bir zenginlik ve
sefahat vardı. Güneş ışığında saray duvarları pırıl pırıl parlayan;
baharat, seramik ve zengin maden cevherleriyle yüklü gemilerin üstü
örtülü kanallarda yol aldığı bu eski çağların Venediği hakkında ikibin
yıl boyunca çeşitli şeyler söylendi, yazıldı, birçok insan onu bulmak
için yıllarca uğraştı.
Platon, metinlerinde defalarca
anlattıklarının doğru olduğunu vurguluyor ve kaynak olarak Atina
demokrasisinin kurucusu Solon 'u (İ.Ö.640-560) gösteriyordu. Solon bu
hikâyeyi Mısır'a yaptığı bir gezide öğrenmişti.
Bilim uzun bir
süre bu anlatıya inanmadı ve onu bir hayal ürünü, politik-felsefi bir
mit olarak sınıflandırdı. Bazı uzmanlara göre Atlantis, Platon'un en
dahiyane buluşuydu, çünkü onun sayesinde bir ölçüde Homeros 'u gölgede
bırakmayı başardı.
Efsanenin hakkında sayısız tahminler ve
iddialar ortaya atıldı. 1950'li yıllarda amatör tarihçi Otto Muck "İlk
kıta"nın İ.Ö. 5 Haziran 8498'de saat 13'de bir meteor tarafından
parçalandığını iddia etti. Bir yazar ise (Martin Freska) adanın bir
"atom bombasıyla" yok edildiğini söyledi. Yazılan senaryolarda
Atlantislilerin 100.000 yıl önce helikopterleri, telefonları, çamaşır
makineleri, rasathaneleri olan yüksek teknolojiye sahip bir halk olduğu
bile iddia edildi. Ada sulara gömüldükten sonra hayatta kalanların
Brezilya 'ya gittikleri ve uygarlık kahramanları olarak insanlara
okuma, yazma ve teknoloji getirdikleri söylendi (Rudolf Steiner
1861-1925). Maya piramitleri, Stonehenge, sfenksler - eski
uygarlıklardan gelen büyük anıtların hemen hepsi için "Atlantislilerin
mirası oldukları" savlandı (Atlantis araştırmacısı Ignatius Donnelli).
Zaman
zaman bu tartışmalar politik boyutlara da ulaştı, Heinrich Himmler ' in
kurduğu "Alman Ari ırk Derneğinin" başkanı Herman Wirth, Atlantis'in
Grönland 'da olduğunu ve ari ırkın burada doğduğunu iddia etti. Hitler
ise, Atlantis'in Andlarda olduğuna ve düşen göktaşlarıyla yok olduğuna
inanan Avusturyalı Hanns Hörbige r 'in ateşli bir taraftarı olduğunu
söylüyordu.
Dünyanın çeşitli bölgelerindeki 50'den fazla yer
tartışmalara konu oldu. Atlantis bazen Doğu Prusya, bazen Sargasso
denizinde arandı, bazen deCornwall kıyılarında. Sürekli olarak yeni
merkezler iddialarda yer aldı. Bu yıl ilkbahar aylarında Titicaca Gölü
gündemdeydi. İngiliz John Blashford Snell, Tiwanaku kızılderililerinin
geleneksel ulaşım aracı ejderha kafalı sazdan kayıklarla Titicaca
gölünden 300 kilometre uzaklıktaki Poopo gölüne ulaştı; onun iddiasına
göre Twanakular bir zamanlar Andlarda yaşayan Atlantislilerdi ve
gemileriyle Mısır'a kadar gidip ticaret yapmışlar, tütün ve kokain
satmışlardı. Ne yazık ki iddialarına destekleyen hiçbir kanıt henüz
bulunamadı.
Platon'un Atlantis'ine inananlar arasında sadece
hayalperestler değil Charles Darwin ve Alexander von Humboldt gibi
büyük bilim adamları da var.
Şimdiye dek yapılan arkeolojik
araştırmalarda Atlantis'le ilgili en ufak bir ipucu dahi bulunamadı.
Ancak araştırmacılar henüz ümitlerini kaybetmediler ve Platon'u, bu
büyük düşünürü "yalancılık" lekesinden kurtarmak için çalışmalara
yeniden başladılar.
Birçok arkeolog Platon'un bütün hikayeyi
uydurmuş olamayacağını, anlattıklarının belli bir gerçeklik payı
taşıdığını ve tarihi kaynaklara dayanmış olabileceğini düşünüyor.
Arkeologların bu düşüncesi arkeolojik kazı alanlarından gelen
bilgilerle de destekleniyor. Son zamanlarda yapılan kazılarda 5000 yıl
öncesine tarihlenen ve teknik olarak mükemmel eserler ortaya
çıkartıldı.
Platon'un metinlerini olanaksız ve inanılmaz
yapan, Atlantislileri üstün insanlar olarak tanımlaması ve adanın
tasviriydi. Platon'a göre ada yapay su yollarıyla örülmüştü, gemi
seferine uygun kanallar ve havuzlardan oluşan iç limanı detaylarıyla
anlatılmıştı. Yapay limanın su ihtiyacını karşılamak için bütün
nehirlerin yatakları değiştirilmişti. Uzun süre bu özellikler bilim
adamlarınca o çağlarda ki insanların yapamayacağı şeyler olarak kabul
edildi.
Üstün uygarlıkların izleri
Ancak
anlatılanların hiç de olanaksız olmadığı artık biliniyor. Antik çağ
araştırmacılarının son yıllardaki arkeolojik buluntuları değerlendirme
sonuçları, özellikle çeşme, liman ve su tekniğine bağlı büyük
yapılardaki mimari başarıların, Atlantis efsanesindekileri bile gölgede
bıraktığını ortaya koydu.
İ.Ö. 3000 yılında Firavun Menes
zamanında, Nil nehrinin önü 400 metre uzunluğunda beyaz kesme taşlardan
yapılmış bir bentle kesilmiş ve dünyanın en uzun nehrinin Memphis
şehrinin güneyinden akması sağlanmıştı. Bu duvar uzmanlarca "inanılmaz
bir mühendislik yeteneği" olarak değerlendiriliyor (Günther Garbrecht).
Doğu Anadolu uygarlıklarından Urartu ların yeteneği ise daha da
etkileyici. Köstebekler gibi yer altında kanallar açarak borularla
yeraltı sularını uzak mesafelere taşımışlardı. İnsan boyu
yüksekliğindeki bazı galerilerin uzunluğu 90kilometre, tüm sistemin
uzunluğu ise dünya ile ay arasındaki mesafeden daha uzun (Garbrecht).
İster
Mısır olsun, ister Sümer, Babil veya Miken , hemen hemen her yerde kazı
ekipleri Klasik Yunan döneminden çok daha uzun bir süre önce
gerçekleştirilmiş büyük tesisler ortaya çıkartıyorlar.
"Orta
İmparatorluk" döneminde Firavunlar Fayyum 'da (alanı 1800
kilometrekare) ekilebilir topraklar elde etmişlerdi, taze su için
Nil'le yapay vaha arasında 100 metre genişliğinde bir kanal yapılmıştı.
Babil hükümdarı Hammurabi (İ.Ö. 1728-1686), günümüz hidrolik
mühendislerinin, "onların yanında Roma su kemerleri oyuncak gibi kalır"
dedikleri bentler ve sulama kanalları yaptırmıştı ( Henning Fahlbusch).
Pylos'da jeoarkeolog Zannger yapay bir gemi havuzu ortaya
çıkardı. Avrupa'nın bu ilk liman tesisinde (İ.Ö. 15.y.y.) biriken tortu
ve pislikleri temizlemek için bir mekanizma da bulunuyor.
Arkeolojik
keşifler ışığında hidrolik mühendisleri Tunç Çağı insanlarının (İ.Ö.
1200'e kadar) yeteneklerini şimdiye dek küçümsediklerini kabul
ediyorlar, artık Platon'un hikâyesini farklı yorumluyorlar ve
Atlantis'in liman tasvirlerini gerçekçi buluyorlar.
İlk pirinç alaşım
Atlantis
yazılarındaki önemli bir ayrıntı da aydınlanmaya başladı. Efsaneye göre
Atlantis'de "parlaklığı ateşe benzeyen" çok ilginç bir maden
işleniyordu: Orihalkos. Platon bu maden için, "bize sadece adı kaldı"
diyordu. Bu maden hakkında da çok şey söylendi, kimisi aslında bir
"roket yakıtı" olduğunu, kimisi ise kehribar olduğunu, bu nedenle
Atlantis'in Baltık denizinde olması gerektiğini söyledi.
Son
zamanlarda yapılan ciddi ve bilimsel araştırmalarda tüm antik çağ
yazıtları metalurji açısından incelendi, sonuç ise bu malzemenin bakır
çinko alaşımı olan pirinç olduğu doğrultusunda. Bu araştırmanın başkanı
Ernst Pernicka , oldukça karmaşık bir işlemle elde edilen alaşımın İ.Ö.
2500 yıllarında ilk defa kullanılmaya başlandığını tahmin ediyor.
Troya'nın 80 km. güneydoğusundaki Andeira bu alaşımı ile ünlü. Daha
sonra, Romalıların milat döneminde yeniden imal etmesine kadar, bu
bilgi ve teknik kayboldu, yani Platon döneminin Yunanlıları bu alaşımı
elde etmeyi bilmiyorlardı.
Birçok detayın aydınlanması her ne
kadar Platon'un tasvirlerinin eskiye göre daha ciddiye alınmasını
sağladıysa da, özellikle iki önemli soruya kesinlikle cevap veremiyor:
Atlantis nerdeydi? Ne zaman sulara gömüldü?
Mısır'da en eski
su kanalları 5000 yaşında, bakır-çinko alaşımı günümüzden 4000 yıl önce
keşfedildi, ama Platon Atlantis'in yok oluşunu neolitik çağın
başlangıcı olarak belirtiyor, yani, insanların göçebe olarak yaşadığı,
henüz tarımın olmadığı 11.500 yıl öncesine tarihliyor.
Coğrafi
veriler de tutarlı değil. 1947 yılında Platon'un Atlantisinin Atlas
okyanusunda olamayacağı ortaya atılmıştı, çünkü Azor veya Kanarya gibi
adalar eski bir kıtanın kalıntıları değil, denizin altındaki
volkanların patlaması sonucu deniz tabanının yükselmesiyle oluşan
adalardı.
İlk bilginin izinde
Platon, anlatısında
tarihçi üslubunu korudu, hep kendisinin olayları aktaran bir aracı
olduğunu vurguladı ve anlatının kaynağı olarak Solon 'u gösterdi. Solon
bu bilgileri Sais 'deki "Neith tapınağında", bir taş stelin üzerinde
görmüş, daha sonra kutsal bir kitapta detaylı anlatıyı bulmuş ve oradan
kopya etmişti. Bu kopya, Platon diyaloğunun ikinci kişisi Kritias'a
kadar dört nesil boyunca ailede kalmıştı.
Eski uygarlıkların yüksek
mühendislik bilgileri ile su bentleri, yapay limanlar, altın döşemeli
saraylar inşa ettirdiklerinin ortaya çıkması, masal ülke Atlantis'in
efsane değil gerçek olabileceği düşüncesine ağırlık kazandırdı.
Almanya
Yerbilimleri ve Maden Enstitüsü BGR'nin jeofizikçiler, mineraloglar,
madencilik uzmanlarından oluşan araştırmacıları çok değişik bir yeraltı
zenginliğini ortaya çıkartmak için çalışıyorlar. "Paleolitik bir
bölgenin rekonstruksiyonu" adını taşıyan projede Klaus Peter Sengpiel
yönetimindeki bilim adamları Atlantis kıtasının sırrını çözmeye
çalışacaklar ve hedefleri kesin olarak belli: Türkiye'nin
kuzeybatısında, " Çanakkalenin batısında ".
Bu proje
jeoarkeolog Eberhard Zangger 'in 1992 yılında ortaya attığı
"Troya=Atlantis" fikrine dayanıyor. Bu denklem arkeoloji dünyasında
büyük tartışmalara yol açmıştı, birçok uzman bunu bir saçmalık olarak
değerlendirirken, bir kısmı da "dahice bir hipotez" olarak görmüştü.
BGR şimdi Zangger'in bu savını teknolojinin yardımıyla araştırmaya
çalışacak.
Enstitünün elinde, derin sondajlarda kullanılan
manyetometre ve gama ışını detektörlerinin yanı sıra en modern ölçüm
teknolojisiyle donatılmış özel bir helikopter bulunuyor. Keşiflerde
helikoptere 50 metre uzunluğunda çelik bir halatla torpido şeklinde
elektromanyetik bir indüksiyon aleti bağlanıyor.
Bu alet 150
metre derinliğe kadar tüm yer katmanlarını kesin olarak tespit
edebiliyor. Bu yüksek teknoloji donanımı artık Atlantis araştırmasının
hizmetinde ve Troya'nın bulunduğu Hisarlık Tepesi nin çevresindeki 180
kilometrekarelik bir alanı tarayacak.
Zangger'in tahminine
göre metrelerce kalınlıktaki alüvyon tabakasının altında Atlantis'in
efsanevi limanının bulunması gerekiyor. Ekip şu anda, bilgisayarlardan
yakıt depolarına kadar gerekli malzemelerin hazırlanması ve dört tonluk
helikopterle beraber gemiyle İzmir 'e gönderilmesi için gerekli
işlemlerle uğraşıyor. Mart ayında ekip lideri Sengpiel, Zangger'le
beraber ön çalışmalar için Türkiye'ye gelecek.
Aslında proje o
kadar şaşırtıcı değil. Uzun bir süre insanlık tarihinin ilk efsanesi
olarak görülen Atlantis'in tarihi gerçeklere dayanıp dayanmadığı bir
süredir tarihçiler, arkeologlar ve felsefe profesörleri arasında ciddi
bir şekilde tartışılıyor.
Atlantis ve Platon
Her
şey, 2360 yıl önce Eski Yunanlı filozof Platon ' un (İ.Ö.427-347) bronz
silahlarla savaş arabaları kullanan ve 11.500 yıl önce bir gün aniden
sulara gömülüp yok olan bir süper güç hakkında verdiği bilgilerden
kaynaklanıyor.
Platon'a göre bu adanın bereketli toprakları,
zengin madenleri vardı, "Poseidon tapınağında" krallar boğa kurban
ediyorlar, büyük şölenler düzenliyorlardı, inanılmaz bir zenginlik ve
sefahat vardı. Güneş ışığında saray duvarları pırıl pırıl parlayan;
baharat, seramik ve zengin maden cevherleriyle yüklü gemilerin üstü
örtülü kanallarda yol aldığı bu eski çağların Venediği hakkında ikibin
yıl boyunca çeşitli şeyler söylendi, yazıldı, birçok insan onu bulmak
için yıllarca uğraştı.
Platon, metinlerinde defalarca
anlattıklarının doğru olduğunu vurguluyor ve kaynak olarak Atina
demokrasisinin kurucusu Solon 'u (İ.Ö.640-560) gösteriyordu. Solon bu
hikâyeyi Mısır'a yaptığı bir gezide öğrenmişti.
Bilim uzun bir
süre bu anlatıya inanmadı ve onu bir hayal ürünü, politik-felsefi bir
mit olarak sınıflandırdı. Bazı uzmanlara göre Atlantis, Platon'un en
dahiyane buluşuydu, çünkü onun sayesinde bir ölçüde Homeros 'u gölgede
bırakmayı başardı.
Efsanenin hakkında sayısız tahminler ve
iddialar ortaya atıldı. 1950'li yıllarda amatör tarihçi Otto Muck "İlk
kıta"nın İ.Ö. 5 Haziran 8498'de saat 13'de bir meteor tarafından
parçalandığını iddia etti. Bir yazar ise (Martin Freska) adanın bir
"atom bombasıyla" yok edildiğini söyledi. Yazılan senaryolarda
Atlantislilerin 100.000 yıl önce helikopterleri, telefonları, çamaşır
makineleri, rasathaneleri olan yüksek teknolojiye sahip bir halk olduğu
bile iddia edildi. Ada sulara gömüldükten sonra hayatta kalanların
Brezilya 'ya gittikleri ve uygarlık kahramanları olarak insanlara
okuma, yazma ve teknoloji getirdikleri söylendi (Rudolf Steiner
1861-1925). Maya piramitleri, Stonehenge, sfenksler - eski
uygarlıklardan gelen büyük anıtların hemen hepsi için "Atlantislilerin
mirası oldukları" savlandı (Atlantis araştırmacısı Ignatius Donnelli).
Zaman
zaman bu tartışmalar politik boyutlara da ulaştı, Heinrich Himmler ' in
kurduğu "Alman Ari ırk Derneğinin" başkanı Herman Wirth, Atlantis'in
Grönland 'da olduğunu ve ari ırkın burada doğduğunu iddia etti. Hitler
ise, Atlantis'in Andlarda olduğuna ve düşen göktaşlarıyla yok olduğuna
inanan Avusturyalı Hanns Hörbige r 'in ateşli bir taraftarı olduğunu
söylüyordu.
Dünyanın çeşitli bölgelerindeki 50'den fazla yer
tartışmalara konu oldu. Atlantis bazen Doğu Prusya, bazen Sargasso
denizinde arandı, bazen deCornwall kıyılarında. Sürekli olarak yeni
merkezler iddialarda yer aldı. Bu yıl ilkbahar aylarında Titicaca Gölü
gündemdeydi. İngiliz John Blashford Snell, Tiwanaku kızılderililerinin
geleneksel ulaşım aracı ejderha kafalı sazdan kayıklarla Titicaca
gölünden 300 kilometre uzaklıktaki Poopo gölüne ulaştı; onun iddiasına
göre Twanakular bir zamanlar Andlarda yaşayan Atlantislilerdi ve
gemileriyle Mısır'a kadar gidip ticaret yapmışlar, tütün ve kokain
satmışlardı. Ne yazık ki iddialarına destekleyen hiçbir kanıt henüz
bulunamadı.
Platon'un Atlantis'ine inananlar arasında sadece
hayalperestler değil Charles Darwin ve Alexander von Humboldt gibi
büyük bilim adamları da var.
Şimdiye dek yapılan arkeolojik
araştırmalarda Atlantis'le ilgili en ufak bir ipucu dahi bulunamadı.
Ancak araştırmacılar henüz ümitlerini kaybetmediler ve Platon'u, bu
büyük düşünürü "yalancılık" lekesinden kurtarmak için çalışmalara
yeniden başladılar.
Birçok arkeolog Platon'un bütün hikayeyi
uydurmuş olamayacağını, anlattıklarının belli bir gerçeklik payı
taşıdığını ve tarihi kaynaklara dayanmış olabileceğini düşünüyor.
Arkeologların bu düşüncesi arkeolojik kazı alanlarından gelen
bilgilerle de destekleniyor. Son zamanlarda yapılan kazılarda 5000 yıl
öncesine tarihlenen ve teknik olarak mükemmel eserler ortaya
çıkartıldı.
Platon'un metinlerini olanaksız ve inanılmaz
yapan, Atlantislileri üstün insanlar olarak tanımlaması ve adanın
tasviriydi. Platon'a göre ada yapay su yollarıyla örülmüştü, gemi
seferine uygun kanallar ve havuzlardan oluşan iç limanı detaylarıyla
anlatılmıştı. Yapay limanın su ihtiyacını karşılamak için bütün
nehirlerin yatakları değiştirilmişti. Uzun süre bu özellikler bilim
adamlarınca o çağlarda ki insanların yapamayacağı şeyler olarak kabul
edildi.
Üstün uygarlıkların izleri
Ancak
anlatılanların hiç de olanaksız olmadığı artık biliniyor. Antik çağ
araştırmacılarının son yıllardaki arkeolojik buluntuları değerlendirme
sonuçları, özellikle çeşme, liman ve su tekniğine bağlı büyük
yapılardaki mimari başarıların, Atlantis efsanesindekileri bile gölgede
bıraktığını ortaya koydu.
İ.Ö. 3000 yılında Firavun Menes
zamanında, Nil nehrinin önü 400 metre uzunluğunda beyaz kesme taşlardan
yapılmış bir bentle kesilmiş ve dünyanın en uzun nehrinin Memphis
şehrinin güneyinden akması sağlanmıştı. Bu duvar uzmanlarca "inanılmaz
bir mühendislik yeteneği" olarak değerlendiriliyor (Günther Garbrecht).
Doğu Anadolu uygarlıklarından Urartu ların yeteneği ise daha da
etkileyici. Köstebekler gibi yer altında kanallar açarak borularla
yeraltı sularını uzak mesafelere taşımışlardı. İnsan boyu
yüksekliğindeki bazı galerilerin uzunluğu 90kilometre, tüm sistemin
uzunluğu ise dünya ile ay arasındaki mesafeden daha uzun (Garbrecht).
İster
Mısır olsun, ister Sümer, Babil veya Miken , hemen hemen her yerde kazı
ekipleri Klasik Yunan döneminden çok daha uzun bir süre önce
gerçekleştirilmiş büyük tesisler ortaya çıkartıyorlar.
"Orta
İmparatorluk" döneminde Firavunlar Fayyum 'da (alanı 1800
kilometrekare) ekilebilir topraklar elde etmişlerdi, taze su için
Nil'le yapay vaha arasında 100 metre genişliğinde bir kanal yapılmıştı.
Babil hükümdarı Hammurabi (İ.Ö. 1728-1686), günümüz hidrolik
mühendislerinin, "onların yanında Roma su kemerleri oyuncak gibi kalır"
dedikleri bentler ve sulama kanalları yaptırmıştı ( Henning Fahlbusch).
Pylos'da jeoarkeolog Zannger yapay bir gemi havuzu ortaya
çıkardı. Avrupa'nın bu ilk liman tesisinde (İ.Ö. 15.y.y.) biriken tortu
ve pislikleri temizlemek için bir mekanizma da bulunuyor.
Arkeolojik
keşifler ışığında hidrolik mühendisleri Tunç Çağı insanlarının (İ.Ö.
1200'e kadar) yeteneklerini şimdiye dek küçümsediklerini kabul
ediyorlar, artık Platon'un hikâyesini farklı yorumluyorlar ve
Atlantis'in liman tasvirlerini gerçekçi buluyorlar.
İlk pirinç alaşım
Atlantis
yazılarındaki önemli bir ayrıntı da aydınlanmaya başladı. Efsaneye göre
Atlantis'de "parlaklığı ateşe benzeyen" çok ilginç bir maden
işleniyordu: Orihalkos. Platon bu maden için, "bize sadece adı kaldı"
diyordu. Bu maden hakkında da çok şey söylendi, kimisi aslında bir
"roket yakıtı" olduğunu, kimisi ise kehribar olduğunu, bu nedenle
Atlantis'in Baltık denizinde olması gerektiğini söyledi.
Son
zamanlarda yapılan ciddi ve bilimsel araştırmalarda tüm antik çağ
yazıtları metalurji açısından incelendi, sonuç ise bu malzemenin bakır
çinko alaşımı olan pirinç olduğu doğrultusunda. Bu araştırmanın başkanı
Ernst Pernicka , oldukça karmaşık bir işlemle elde edilen alaşımın İ.Ö.
2500 yıllarında ilk defa kullanılmaya başlandığını tahmin ediyor.
Troya'nın 80 km. güneydoğusundaki Andeira bu alaşımı ile ünlü. Daha
sonra, Romalıların milat döneminde yeniden imal etmesine kadar, bu
bilgi ve teknik kayboldu, yani Platon döneminin Yunanlıları bu alaşımı
elde etmeyi bilmiyorlardı.
Birçok detayın aydınlanması her ne
kadar Platon'un tasvirlerinin eskiye göre daha ciddiye alınmasını
sağladıysa da, özellikle iki önemli soruya kesinlikle cevap veremiyor:
Atlantis nerdeydi? Ne zaman sulara gömüldü?
Mısır'da en eski
su kanalları 5000 yaşında, bakır-çinko alaşımı günümüzden 4000 yıl önce
keşfedildi, ama Platon Atlantis'in yok oluşunu neolitik çağın
başlangıcı olarak belirtiyor, yani, insanların göçebe olarak yaşadığı,
henüz tarımın olmadığı 11.500 yıl öncesine tarihliyor.
Coğrafi
veriler de tutarlı değil. 1947 yılında Platon'un Atlantisinin Atlas
okyanusunda olamayacağı ortaya atılmıştı, çünkü Azor veya Kanarya gibi
adalar eski bir kıtanın kalıntıları değil, denizin altındaki
volkanların patlaması sonucu deniz tabanının yükselmesiyle oluşan
adalardı.
İlk bilginin izinde
Platon, anlatısında
tarihçi üslubunu korudu, hep kendisinin olayları aktaran bir aracı
olduğunu vurguladı ve anlatının kaynağı olarak Solon 'u gösterdi. Solon
bu bilgileri Sais 'deki "Neith tapınağında", bir taş stelin üzerinde
görmüş, daha sonra kutsal bir kitapta detaylı anlatıyı bulmuş ve oradan
kopya etmişti. Bu kopya, Platon diyaloğunun ikinci kişisi Kritias'a
kadar dört nesil boyunca ailede kalmıştı.